cullens

Sitemize Hoşgelidiniz Lütfen Üye olun Vampirli Bir Forum Sitesinin Bir tanecik Vampiri olmaya Ne dersiniz?

Adminler:
Buse[pusejik]-Buse[buse_hale] xD

Join the forum, it's quick and easy

cullens

Sitemize Hoşgelidiniz Lütfen Üye olun Vampirli Bir Forum Sitesinin Bir tanecik Vampiri olmaya Ne dersiniz?

Adminler:
Buse[pusejik]-Buse[buse_hale] xD

cullens

Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.
cullens

vampirlerin gizli dünyasına hoşgeldiniz


3 posters

    Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi!

    pusejik
    pusejik
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 323
    Rep Puanı : 1
    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 03/07/09
    Doğum tarihi Doğum tarihi : 28/01/97
    Yaş : 27
    Nerden : Edwardın Kalbinden
    İş/Hobiler : Pc ye girmek

    Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi! Empty Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi!

    Mesaj tarafından pusejik Cuma Tem. 03, 2009 11:47 pm

    10 Üzerinden 10 verilen filmin sinema.com tarafından yorumu, yazar hiçbir yerde raslatmadığım öğelere değinip, bize film hakkında yeni bilgiler veriyor. Filme doğru bir açıdan baktığını düşünüyorum

    Kimler izlemeli?
    # Korkunun alt türlerine hakim olanlar.
    # Korku türünün postmodernleştirilmesine karşı olmayanlar.
    # Tür kırması filmlerden keyif alanlar.

    Kimler İzlememeli?
    # Türlerde geleneksellik yanlısı olanlar.
    # Vampir ve aşk yan yana yakışmaz diyenler.
    # 'Gençlik nere, vampir nere, iç içe geçirsen komik bir şey çıkar' önyargısını taşıyanlar.

    Bazı alt türler evrim geçirmeye müsaittir. Hatta her 10 senede bir, yeni bir şekle girmeyi dahi ihmal etmezler. Ancak bazıları da öylesine geleneksel kalıplara sahiptirler ki bu tür bir değişime direnirler. Oldukları yerde kaldıkları gibi, zamanla da 'yenilik'lerini yitirip geriye doğru gitmeye başlarlar. Örneğin biyografi 40 senedir ilk kez geçen yıl "Beni Orada Arama" ("I'm Not There", 2007) ile yenilendi. Vampir türü ise, bu ilk sözünü ettiğimiz her şekle girebilen alt türlerden biri. Bu doğrultuda da sürekli bir yenilenme hareketi içinde. Ancak genelde bu radikal filmler, ilk piyasaya çıktığı zamanlar tukaka edildikten 10-20 sene sonra 'vay be neler yapmış film!' gibi düşüncelere yol açıyor. İşte "Alacakaranlık" da talihi öyle olan filmlerden...

    Vampir filmi, 80'lerden beri yenileniyor

    Öncelikle bütün korku türlerinin bukalemun gibi şekilden şekile sokulabildiklerini, bu sebeple de ilgi çekici olduklarını belirtelim. Bu bağlamda hayalet, slasher, gotik, şeytan ve daha nice alt tür de 'yenilikçi filmler' ile onurlandırılıyor zamanı geldiğinde. Vampir alt türü ise belki bunların içinde en gelenekseli. Çünkü vampir mitinin temelinde aristokrasi var. O da ancak 17.-18. yüzyılda aktif olan bir sosyal sınıf. Yani aristokrasinin temsili olan Dracula karakteriyle ya da vampir prototipini taşlamaya yönelik motiflerle yürüyor alt tür. Ayna, tabut, sarımsak ve haç; inançsız ve sadece geceleri sokağa çıkan yozlaşmış aristokratları temsil ediyor. Kont Dracula karakteri, 19. yüzyılda şatosunda yaşayan bir aristokrat olarak çizilirken, sanayi devrimi öncesinde dünyanın içinde bulunduğu durumun da bir portresini çıkarıyor. Daha doğrusu sinemanın ilk döneminde çıkarıyordu. Zira 80'lere gelindiğinde alt tür evrim geçirdi.

    O dönemde, sinemadaki postmodern ve tür kırması eğilimlerin katkısıyla "Açlık" ("The Hunger", 1983) ve "Karanlık Bastığında" çekildi. İkisi de alt kültüre, yani hippielerin arasına uyarlıyordu vampir filmini. Kısacası aristokrasinin yerini, sokakta yaşayan ve maddi sorunları olan insanlar alıyordu. "Karanlık Bastığında"nın western-vampir kırması bir yapı kurmasıysa, görsel anlamda da postmodern yapılar sunan bu iki filmin arasından sıyrılmasına yarıyordu. Yani alt tür o 'gotik' arka planını tamamen geride bırakarak sıfırdan inşa ediliyordu. 90'ların sonunda ise "Bıçağın İki Yüzü" sayesinde vampir miti çizgi roman dünyasının içine girdi. Kahraman karakterinin 'vampir avcısı' kavramının içine sokulması ve vampir-insan melezi olması, türe aksiyonu soktu. Tabii bunu takiben iyi-kötü arasındaki belirgin çizgi de, 80'lerde ufak çaplı bir çalkalanma yaşadıktan sonra 90'larda, yüzde yüz anlamda yıkılıyordu. Zira artık 'vampir vampire karşı' mantığının üzerine gidiliyordu. 2000'lerde "Karanlıklar Ülkesi" ("Underworld") alt türü kurtadam alt türüyle buluşturup yeni bir aşamaya sokarken, 2008 tarihli "Alacakaranlık" ise yepyeni bir postmodern iskelet kuruyor.

    Alt türün mihenk taşlarından biri!

    Gerçekten de alt türün sinema tarihindeki milatlarından biri var karşımızda. Sözünü ettiğimiz filmler gibi önce önemsenmedikten sonra zirve yapması ise kuvvetle muhtemel. Çünkü klasikleşen ve sinema tarihinde belli bir rol oynayan çoğu filmin kaderi bu. Farklı bir şey yaparken risk alıp seyirciyi yabancılaştırdıkları için göze batmak. "Alacakaranlık"ın bu dezavantajı arkasına alırken esas amacı, vampir alt türünü gençlik filmi ile birleştirmek. Tabii bunu yaparken de 'dönem filmi'ni, 'canavar filmi'ni (ki vampirler sinemanın ilk zamanlarında canavar olarak görülüyordu) ya da 'gotik alt türü'nü tepetaklak etmek. Yani burada gördüğümüz 19. yüzyıl coğrafyasının okul hayatına uyarlanmış hali. Her şey tanıdık olduğu gibi bir o kadar da yabancılaştırıcı ve farklı. Filmin yarattığı yenilikçi deneyim ve postmodern hareket de buradan kaynaklanıyor zaten.

    "Onüç" ("Thirteen", 2003) ile takdirimizi toplayan Catherine Hardwicke, her ne kadar sonraki filmlerinde de 'mavi ton'u öne çıkaran estetize görsel yapılar kurmayı sürdürse de dramatik anlamda bu görünümün arkasını dolduramamıştı. Ancak yine de 5 yıl önce "Onüç"te normalde 16 yaşına uyarlanan 'ergenlik öyküsü'nü 13'üne gelmiş bir karakter üzerinden cesur ve sert bir söylemle anlatması hâlâ aklımızdan gitmedi. Sonraki dönemde 'gençlerin öyküleri'ni anlatmayı sürdüren yönetmen, burada aynı eğilimini devam ettiriyor temelde. Ancak bu sefer arka planını yenilikçi bir romana dayadığı için alt türde çığır açma başarısını gösteriyor. Tabii bunda kendisinin de yönetmenlik anlamında katkısı büyük. Zira eğitim sistemindeki tekelleşmeyi vurgulayan renk skalasının yanına; akıcı bir kurgu ekleyerek tempoyu yüseltmeyi, çarpık açılar kullanarak ise geriletmeyi ihmal etmiyor Hardwicke. Yani yönetmeni bundan sonra 'iyi projeler'le gelen 'kaliteli filmler'de veya 'kötü projeler'le gelen 'zayıf filmler'de görme şansımız yüksek. Ancak şimdilik sinema külliyatına bir başyapıt yazdırmış durumda.

    Gençlik filmi ile vampir filmini iç içe geçiriyor

    Öncelikle yapıt, belli ki bugüne kadar vampir alt türünde yapılmış şeylerin her detayına hakim. Bu doğrultuda da "Nosferatu"dan (1922) "Karanlık Ülkesi"ne kadar uzanan süreçte izlediğimiz alt tür örneklerindeki her türlü detayı bir potada eritip yenilikçi bir çözüm üretiyor. Bunun için ise ilk olarak Rian Johnson'ın "Asi Gençlik"te ("Brick", 2005) kara film ile gençlik filmini birleştirdiği gibi gençlik filmi ile vampir filmini iç içe sokmayı tercih ediyor. Tabii 2000'lerde tür kırmaları sıradanlaştığı için, filmin devrimci yeri tartışılabilir. Fakat buradaki durum tamamen vampir alt türünü yenilemek ile alakalı olduğundan, bu konuda sıkıntı çekmiyor Hardwicke.

    17 yaşında bir kız olan Bella'nın ('güzel' anlamına gelen ismi bile manalı) (Kirsten Stewart), yeni geldiği okulun en yakışıklı çocuğuna aşık olmasını, klişeleşmiş motifleri de es geçmeyerek anlatıyor film görünüşte. Ancak bu klişelerin tamamını kullanırken okul atmosferini de gri bulutlarla sarıyor. Çünkü vampirler güneş olunca dışarı çıkamıyorlar. Bu sebeple de okul ortamı zaman zaman X-Men serisindeki mutant yetiştiren okulu andırdığı gibi, aslında güneşsiz ve soluk haliyle de bir yabancılaşma hissi yaratıyor. Yani alışık olduğu gibi bir 'gençlik gözlemi' yapıyor burada yönetmen.

    Okul hayatında Cullin ailesinin, adeta eğitim sistemindeki sınıfsal farkları temsil edercesine uzaklarda takılması ve bir bakışla etrafı yıkabilmeleri –mecazi olarak- ise aristokrasi-proletarya çatışmasının bir alegorisi aslında. Zira o beyaz benizleriyle diğer insanlardan farklılaşan vampirler, sürekli herkesten uzaktalar ve yabancılaşmaya araç oluyorlar. Kimse de onlara yaklaşamıyor. Ancak yine de onların ne olduklarını bir süre bilmiyoruz. Biz türü yakından takip edenler olarak tahmin edebilsek de... Evleri ise şehrin dışında. Bu sebeple de aslında "Ferris Bueller'la Bir Gün"de ("Ferris Bueller's Day Off", 1986) Ferris'in babasının evini hatırlatıyor bizlere. Ama aslında vampir filmlerindeki şatolara tekabül ediyor. Çünkü buradaki dünyanın kurallarına göre herkes kasabanın içinde yaşıyor. O ev ise o bölgenin taşrasında kurulmuş bir motif. Yani filmin özüne baktığımızda gençlik filmlerinde tanık olduğumuz şeyleri, vampir filmlerinin iskeletinin içine yerleştirdiğini görebiliyoruz.

    Bu füzyonun içine kurtadam filmi de dahi oluyor

    Ana karakterimiz Bella yine okulun en yakışıklı çocuğu Edward Cullin'e aşık olurken, bir taraftan da en iyi arkadaşı Jacob'la sadece 'yakın arkadaşlık' ilişkisi kuruyor. Öyle ki Bella, kendisine aşık olan Jacob'ı asla bir sevgili olarak görmüyor. Bu klişe aşk üçgenin içinde ise 'ciddiye alınmayan yakın arkadaş Jacob' kurtadamları temsil eden bir karakter olarak konumlandırılıyor. Yani sınıfsal ayrım, kurtadamların bildiğimiz gibi ormanda doğup yaşadıklarına odaklı. Öyle ki kurtadamlar burada denize yakın yerlerde doğanın temsili olarak yaşarken, vampirler ormanın sıkıştırdığı bir bölgede istihdam ediyorlar. Böylece şehir-köy ayrımındaki kadar net çizgiler çizilmiş alt metinlerde.

    Zaten filmin arka planındaki hikayeye baktığımızda da vampirler-kurtadamlar arasındaki kavgada bir muzakereye varıldığını ve vampirlerin doğa tarafına yaklaşamadıklarını görüyoruz. Yani anlaşmalarla yürüyen bir Orta Çağ sistemi kurulmuş durumda burada. Kurtadamlarla vampirlerin yaşadığı evren fikri ise "Karanlıklar Ülkesi"ndeki mantığın bir devamı aslında. Orada yeraltında yaşayan kurtadamlarla saraylarda ikamet eden vampirlerin yerini burada alt sınıf-üst sınıf farkı alıyor. Film de zaten bu mantık ışığında vampirlerin yaşadığı kurmaca bir evren kuruyor. Belki de yeni bir film modeli yaratmasının esas yolunu da bu eğilim açıyor Hardwicke'in. Buna istinaden mavi-gri arasında gidip gelen renk skalasını da zekice kullandığını söyleyebiliriz.

    Korku tarihini iyi etüt etmiş

    Tabii hikayenin gidişatındaki bu zengin-fakir ayrımının yanı sıra, filmin 'vampir' kavramı konusunda da sınıf atladığını söyleyebiliriz. Öyle ki ev motifiyle korkutan (ki burada ev, saraydan doğanın içindeki 2 katlı eve dönüşmüş) vampir olgusundan doğaüstü güçlere sahip vampir olgusuna varan süreçte kahramanlık mantığı da değişmişti. "Alacakaranlık"ın bu konuda vampir mitine kattıkları ise oldukça yenilikçi. Zira buradaki vampirlerin ölümsüz olmaları 'genç kalmaları' ile bağdaştırılmış. Halbuki vampir mitinden bizim daha önce bildiğimiz ya da beynimize kazınan, bu karakterlerin orta yaşın üstünde oldukları. Bu genç kalma durumunu takiben de vampir karakterlerin sürekli bir okuldan mezun olduklarını öğreniyoruz. Uzun lafın kısası burada merkezdeki vampirlerin çoğunluğu 20-25 yaşlarında. Tabii onların yaratıcısı olarak konumlandırılan Carlisle'ın 40 yaşlarında olması da dikkat çekici. Ki o da ölü bedenlerden vampir çıkartma gücüne sahip bir doktor olarak sunuluyor. Bu yönüyle de belli ki Doktor Caligari ve Doktor Frankenstein'dan beslenerek yaratılmış. Yani buradaki vampir olgusunun temelinde tam olarak 'Dracula' yok. Aksine Bram Stoker'ın kitabı biraz değerlendirme dışı bırakılarak yeni bir şeylerin peşine düşülmüş, aynen Neil Jordan'ın ne kadar başarılı olduğu tartışılsa da "Vampirle Görüşme"de ("Interview With The Vampire", 1994) Lestat adlı vampirin hikayesini sinemalaştırdığı gibi...

    80'lerde hippie olduktan sonra burada gençlik dönemlerinde sunulan vampirler, istedikleri zaman vejetaryen olma yetisini de ellerinde bulunduruyorlar. Yani çağa ayak uydurdukları için insan yemeyen vampirler de yaşıyor filmin pastiş dünyasında. Bu doğrultuda da daha önceki tür örneklerinde gördüğümüz; 'dünyada bir sürü vampir yaşıyor, ama hepsi farklı' mantığının korunduğunu da ekleyelim. Tabii tüm bunların yanında çizgi romanlarda doğaüstü güçlere sahip vampir karakterlerine, hızlı hareket etme, bir yerden bir yere çabucak atlama veya parapsikolojik mudahalede bulunma gibi güçler de eklenmiş. Yani bir "X-Men" kahramanı gibi gözüküyorlar zaman zaman. Böylece sadece beyinlerden geçenleri okuyabilen ilk dönemdeki klasik vampirlerin üzerine, "Bıçağın İki Yüzü" ve "Karanlıklar Ülkesi"ndeki postmodern vampirlerin doğaüstü güç özelliklerinin yapıştırılarak yeni bir ırk yaratıldığını söyleyebiliriz.

    Tüm bunları içine dahil eden "Alacakaranlık", her dönemden aldığı bir tutamla postmodern bir yapı kurarak yeni bir oluşumun peşine düşüyor. Zaten isminin de tam olarak karanlık olmaması biraz da farklı bir kulvarda yarıştığını ispatlayan başka bir unsur. Tabii vampirlerin mavi-gri gökyüzüne rağmen cildine güneş gelince elmas tadında bir renge bürünmeleri de, 'öldüren' bir motifi 'korkutucu hale getiren'e çevirmiş. Filmin sonunda bu romantik-vampir filminin gereklerinin yerine gelmemesi ise fazlasıyla sevindirici. Zira gençlik filmlerinde veya korku filmlerinde çokça gördüğümüz 'masum ana karakterin mutantlaşıp evrim geçirmesi' klişesini uygulamıyor yapım. Belki bundan sonraki üç devam filmine saklıyor olabilir. Aksine burada gençlik filminin özündeki balo mantığıyla dalgasını geçmeyi, ana karakterinin durumunu göz ardı etmeyi ve ölüm kavramıyla ilgili çok katmanlı bir şeyler söylemeyi hedefliyor.

    Uzun lafın kısası; 80'lerin "Karanlık Bastığında"sı, 90'ların "Bıçağın İki Yüzü"sü var ise 2000'lerin de "Alacakaranlık"ı olacak, orası kesin. Filmin açtığı yoğun alt metinleri, genç kesim ilgili söylediği önemli şeyleri veya vampir alt türünde yaptığı devrimleri anlatmak bu satırlarda yazarak bitmez. Zira şu ana kadar dağıldıysanız, 120 dakikalık yoğun bir dramatik yapının içinde de kaybolup parçalara ayrılmanız olası. Hem de film, aksiyon, romantik, komedi, korku, gerilim gibi birçok türü içinde bulundursa da bir an bile 'her türü uygulayıp çirkeflik yapiyim' demiyor. Aksine Hardwicke, hepsini alt türün yenilikçi iskeletine uygun bir hale getirmek için kafa patlatmış. Örneğin bir beyzbol sahnesinin bu filmde ne işi var diye düşünmeden evvel filmi izlemenizde fayda var. Çünkü bu çok yönlü başyapıt, en beklenmedik kavram ya da görüntüyle bile çoktan seçmeli alt metinler açabiliyor.
    buse_hale
    buse_hale
    Admin
    Admin


    Mesaj Sayısı : 249
    Rep Puanı : 0
    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 03/07/09
    Lakap : alice koliq
    Doğum tarihi Doğum tarihi : 31/01/96
    Yaş : 28
    Nerden : jasper ve alicen kalbinden
    İş/Hobiler : sevgilümmle olan herşeyyy

    Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi! Empty Geri: Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi!

    Mesaj tarafından buse_hale C.tesi Tem. 04, 2009 1:05 am

    Kimler izlemeli?
    # Korkunun alt türlerine hakim olanlar.
    # Korku türünün postmodernleştirilmesine karşı olmayanlar.
    # Tür kırması filmlerden keyif alanlar.

    Kimler İzlememeli?
    # Türlerde geleneksellik yanlısı olanlar.
    # Vampir ve aşk yan yana yakışmaz diyenler.
    # 'Gençlik nere, vampir nere, iç içe geçirsen komik bir şey çıkar' önyargısını taşıyanlar.


    bunların hiçbiri bende yok
    harika bir film herkeze tavsiye ederim
    bildiğim kadarıyla hala vizyonda
    Cullen*
    Cullen*
    Üye
    Üye


    Mesaj Sayısı : 89
    Rep Puanı : 1
    Kayıt tarihi Kayıt tarihi : 06/07/09
    Lakap : Lost
    Doğum tarihi Doğum tarihi : 15/08/95
    Yaş : 28
    Nerden : Mersin xD
    İş/Hobiler : Pc,Photoshop,Müzik Dinlemek

    Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi! Empty Geri: Alacakaranlık:Wampir filmi evrim geçirdi!

    Mesaj tarafından Cullen* Çarş. Tem. 08, 2009 1:50 pm

    Teşekkürler =)

      Forum Saati Paz Mayıs 19, 2024 2:45 pm